Atatürk'ün Kürt kan kardeşi!

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 16. Kolordu Komutanı iken Siirt'e gelir. Bölgeye geldikten bir süre sonra karargâhını Silvan'a taşıyan Gazi'nin ikamet ettiği ev Harzolu Mehmet Budak Bey'in idi. Karargâhını kurduğu yapı ise, Silvanlı Sadık (Üstün) Bey'in idi.

 

Atatürk Doğu Cephesi'nde

Sadık Bey ile ilk andan itibaren iyi ilişkiler kuran Gazi, geçmişte birçok kez devlete bağlılığını gösteren Sadık Bey'in bölge halkına da sürekli yardımlar yaptığı biliniyordu. Sadık Bey, Kemal Paşa tarafından da sevilmişti. Günlerini cephe işleriyle geçiren Mustafa Kemal Paşa, günlüklerinde Sadık Bey'le ava gittiğinden ve tavla oynadığından da bahseder.

Atatürk'ün karargâh olarak kullandığı bina  

Silvan Kâzım Karabekir İlkokulu eski müdürü Mehmet Çelik, 1972’de 79 yaşındaki babası Kasım Çelik’ten naklen Mustafa Kemal Paşa’nın Silvan’daki yaşantısıyla ilgili şu bilgileri vermiştir:

“Mustafa Kemal Paşa, haftada, bazen on günde bir, bizim manifatura mağazasına gelir, oturur; Sadık (Üstün) Bey’le tavla oynardı. Bir gün Rusların Muş’un Şinik ve bazı şimal köylerini işgal ettikleri ve köylülere işkence yaptıkları haberi geldi. Paşa, hemen cepheye gitti, bu köyleri işgalden kurtardı ve bir miktar Rus askeri esir alarak Silvan’a döndü.”, “Mustafa Kemal Paşa beraberinde iki yetim kız getirmişti. Bu kızlar 9-10 yaşlarında olup, Paşa’nın emriyle halen Zekeriya Öztekin’e ait olan evde yaşlı, kimsesiz bir kadınla oturuyorlardı. Kendilerine Katar Komutanı (Levazım Müdürü) Şevki Bey bakar, geçimlerini sağlardı. Bu kızların isimleri Nigar ve İkbal idi.” “Bir gün Paşa’nın Levazım Müdürü Şevki Bey, bizim bahçeden iki kavak ağacı kestirdi. Ben engel olmak istedim. Beni azarladı ve bir tokat attı. Sabahın erken saatlarıydı. Ben de gidip Paşa’nın evinin kapısını çaldım. Kapıyı açan Paşa, ne istediğimi sordu. Durumu anlattım. Paşa çok üzüldü ve: ‘Bir dakika bekle’ diyerek içeri girdi. Dönüşünde iki altın getirerek: ‘Al çocuğum, bunlar senin kesilen kavaklarının parası’ dedi. Sonradan duyduğuma göre, Şevki Bey’i de epey azarlamış. Ben o zaman henüz pek gençtim. Paşa’nın bu davranışına hayran kalmıştım. Paşa, halkı seven, adaleti seven bir zattı.” 'YİNE BİR GÜN BU TARAFLARA GELİRSEM...'

Hazrolu Seyfeddin Budak’tan alınan iki hatıra:

“Mustafa Kemal Paşa 16. Kolordu Komutanı olarak Silvan’a geldiği günden itibaren onu meşgul eden önemli işlerden biri de ordunun erzak ve iaşe durumu idi. Paşa, ailemizden en çok Mehmet Bey’le muhabere eder, Hazro’ya geldikçe ona misafir olurdu. Bir gün yine karargâh subaylarıyla birlikte Hazro’ya geldi ve Mehmet (Budak) Bey’e misafir oldu. O gün, öğle yemeğinde çok çeşitli ve nefis yemeklerle ağırlanan Paşa, sofraya davet edildiği zaman: ‘Asker cephede aç iken ben bu nefis yemekleri yiyemem’ diyerek sofraya oturmaz. Mehmet Bey hemen ortaya atılır: ‘Paşam, askerin bir aylık ekmek ihtiyacını temini üzerime alıyorum. Siz yeter ki bizi bu şereften mahrum etmeyin’ deyince hep birlikte yemeğe otururlar. Hemen o gün Mehmet Bey 800 kile (bir kile buğday 300 kilodur), Hatip Bey 400 kile, durumu müsait olan halktan da 500 kile buğday toplanarak Levazım Müdürü Şevki Bey’in emrine verilir. Mehmet ve Hatip Beyler bölgeyi dolaşarak kolordunun ekmek ihtiyacının bir aylığını temin ederler.”, “Yine bir gün Paşa, Mehmet Bey’le sohbeti sırasında sorar: ‘Yine bir gün bu taraflara gelirsem Hazro dağları beni saklar mı?’ Mehmet Bey şu cevabı verir: ‘Biz de, Hazro dağları da hepimiz sana feda, emrindeyiz Paşam.’ Mehmet Bey bu hâtırasını anlatırken, hep şöyle derdi: ‘Düşünüyorum, gerçekten Paşa buraya gelseydi verdiğimiz sözü tutabilecek miydik?” KAN KARDEŞİ OLDULAR

1981 yılında 75 yaşında bulunan Silvanlı Fatma Nine’den derlenen bir hatıra: “Mustafa Kemal Paşa Silvan’a geldiği zaman ben 10-12 yaşlarında idim. Paşa’nın çadırı Sadık (Üstün) Bey’in konağının önünde idi. Paşa ile Sadık Bey kan kardeşi olmuşlardı. Birbirlerini çok sevdiklerinden Paşa, Sadık Bey’in oğlu Recep’in de kirvesi olmuştu. Biz çocuklar, her gün Paşa’nın çadırının önünde toplanır, kendisini görmek için saatlerce beklerdik. Paşa, çadırından çıktığında bizleri okşar, şeker verir, fakirlere elbise dağıtırdı. Bir gün, Hazro’lu Mehmet Bey, bizim eve geldi. Mustafa Kemal Paşa’nın bana gönderdiği elbiseyi ve yüzüğü verdikten sonra, büyük anneme: ‘Mustafa Kemal Paşa bu kızı evlâtlık almak istiyor’ deyince, büyük annem, hem sevindi hem üzüldü. Ağlayarak: ‘Bu kız, yedi şehidin hatırasıdır. Babam, amcalarım, dedem hep şehit oldular, bir bu kız kaldı, nasıl vereyim?’ cevabını verdi. Böylece bu büyük şansı yitirmiş oldum. Hâlâ o büyük insanın nurlu yüzü gözümün önünde durur. Evlâtlığı olmamanın ezikliği var içimde.”

Kulp’lu Hakkı Tel’in anlattıkları: “Babam Sabri, Mustafa Kemal Paşa’nın milis kuvvetlerinde binbaşı idi. Kulp’taki büyük evimizi hastahane için boşaltarak Paşa’nın emrine verdi. Paşa Şin yaylasında çadırını bir ceviz ağacının altına kurdurmuştu. Temmuz ayında Ruslar taarruza geçtiler; 8’inci Fırka çok zayiat verdi. Darakuluk’ta yapılan bu savaşta Alay Kumandanı Recai Bey şehit oldu. Mersinli Binbaşı Turgut Bey bacağından yaralandı. Hastahane olarak kullanılan evimize getirildi; tedavi sırasında o da öldü. 8’inci Fırka Kumandanı Rifat Bey’le Anduk dağına çıkıldı. Rus taaruzunu durdurmak için tedbirler düşünüldü.”
Kulp’lu Hacı Süleyman Uğur, şu tamamlayıcı bilgiyi veriyor: “Rusların ilerlemek istedikleri üç yol vardı: Bitlis yolu, Kulp yolu ve Çapakçur (Bingöl) yolu. Bunların en önemlisi Kulp yolu idi. Buradan geçerlerse Diyarbakır’a varırlardı. Kordik Rusların, Kozma dağı bizim kuvvetlerin elinde idi. Şin yaylasında Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları toplandılar. Rusları vadi içine çekmek için geri çekilmeyi plânladılar. Ruslar Pomak’a gelmeden ateş edilmemesine, böylece tamamen pusuya düşmelerinin sağlanmasına karar verdiler. Yedi aşiret Rus kuvvetlerine karşı cephe aldı. 14 yaşından yukarı herkes silâh altına alındı. Aşiretin, daha doğrusu milis kuvvetlerinin başında, Konuklu Şeyh Muhammed Emin bulunuyordu. 8’inci Fırka ile Kulplular ve milis kuvvetleri, Ruslara karşı kahramanca çarpıştılar ve Rusları yendiler.”

Mustafa Kemal Paşa Silvan’da bulunduğu sıralarda, 7 Kasım 1916’dan 24 Aralık 1916’ya kadar, bir buçuk aylık bir süreyi kapsayan günce tutmuştur. Atatürk’ün Hatıra Defteri adlı kitapta yayımlanan bu günceden (s. 65-92), Mustafa Kemal Atatürk’ün Silvan’da 16. Kolordu Komutanı iken en çok Sadık (Üstün) Bey, Ali Ağa (Azizoğlu), Hazrolu Mehmet (Budak) ve Hatip (Budak) Beylerle görüştüğü; kaymakamın Adil (Tigrel) olduğu; Cemil Çeto, Mutki aşireti reisi Hacı Musa ve kardeşi Nuh Beylerle bu süre içinde tanıştığı; boş zamanlarını bazen ava gitmek, çoğunlukla kitap okumak, arkadaşlarıyla bazı konuları tartışmakla değerlendirdikleri anlaşılıyor.

Kaynaklar:

Şevket Beysanoğlu, Cumhuriyetin 50. Yılında Diyarbakır, 1973 İl Yıllığı, Ankara 1973, s. 95-97; Aynı yazar, Atatürk ve Diyarbakır, 1981, s. 84-86.
Ayşe Begül, Mustafa Kemal Paşa Silvan’da İken, Kara Âmid Dergisi, sayı: 15, s. 49-50.
Ali Sarısu, Mustafa Kemal Paşa Kulp’ta, Kara Âmid Dergisi, sayı: 15, s. 52-53.
Şükrü Tezer, Atatürk’ün Hatıra Defteri, .K. Yayını, Ankara 1972 

Can Osman Aksoy