Adnan ATEŞ
Köşe Yazarı
Adnan ATEŞ
 

Silvan’ın Ayasofyası: Belediye Camii

Tarihi yapılar sadece taş yığınları değildir. Onlar bir milletin ortak hafızasıdır, belleğidir, kimliğidir. Ve o hafızaya yapılacak en büyük haksızlık, onu susturmak, görmezden gelmek, yok saymaktır. Silvan’ın kalbinde yükselen Belediye Camii, halkın dilindeki adıyla “Sinema Camii”, tam da böyle bir sessizliğin içinde çırpınıyor şu sıralar. Çünkü bu yapı, bir ibadethane olmanın çok ötesinde; Silvan’ın çok katmanlı, çok inançlı tarihinin canlı bir tanığıdır. 1983 yılında, dönemin Belediye Başkanı Hanifi Aktan’ın öncülüğünde, halkın da desteğiyle bir sinema salonundan camiye dönüştürülen bu mimari harika, aslında daha da eski bir kimliğe sahiptir. Bazı tarihçilere göre bir zamanlar Keldani Kilisesi olarak hizmet veren yapı, halkın hafızasında daha çok bir sinema ve ardından da mahalle camisi olarak yer etmiştir. 40 yılı aşkın süredir Selahattin Mahallesi başta olmak üzere Silvanlıların ibadetine ev sahipliği yapan bu yapı, 6 Şubat depremlerinin ardından “az hasarlı” gerekçesiyle ibadete kapatıldı. Ancak iş burada bitmiyor. Mahalle sakinleri bu karara bir türlü ikna olamıyor. “Eğer yapı gerçekten tehlikeliyse neden restorasyon yapılmıyor?” diye soran vatandaşlar, teknik değil, ideolojik bir kapatma gerekçesinin perde arkasında olabileceğini düşünüyor. Hatta dillendirilen bazı iddialar, caminin “aslına döndürülerek” yeniden kiliseye çevrilmek istendiği yönünde. Ne var ki bugüne kadar hiçbir yetkili bu iddiaları doğrulamadı veya yalanlamadı. Sessizlik, söylentilerden daha çok büyüyor. Selahattin Mahallesi’nin yerlisi ve esnaflarından Mustafa Demirer, konuya dair duygularını açık yüreklilikle ifade ediyor: “Bu yapı yüzyıllardır ayakta. Sinema yapılırken de, camiye çevrilirken de doğu duvarındaki yarık oradaydı. 42 yıldır bu şekilde kullanıldı. Şimdi ne değişti? Neden kapatıldı? Neden bir açıklama yapılmıyor?” Bu açıklama yalnızca bir şikâyet değil, aynı zamanda halkın kamu kurumlarına duyduğu güvenin sınandığı bir çağrıdır. Silvanlı tarihçi Nejat Satıcı ise yapının Keldani geçmişine dikkat çekerken, yazılı kaynakların yetersizliğine de işaret ediyor. Ona göre yapı, sözlü tarih içinde “Keldani” ya da “Kıldani” olarak biliniyor. “Aslına döndürülme” iddialarının dayanağı bu anlatılar olabilir; ama kesinlik kazandıracak belgeler hâlâ ortada yok. İlginçtir ki, bu yapıya dair en içten ve birleştirici yorumu ise Ermeni toplumu Başepiskoposu Aram Ateşyan dile getiriyor. Çocukluğunun Silvan’da geçtiğini hatırlatan Ateşyan, yapının önce sinema, sonra cami oluşundan üzüntü değil, memnuniyet duyduğunu ifade ediyor: “Tanrı evi olan bir yer, yeniden Tanrı’nın adıyla ayakta kalıyorsa bu bizi mutlu eder. Yapının ayakta kalması için herkes üzerine düşeni yapmalı.” Bu sözler aslında bir kilise ya da cami tartışmasından çok daha fazlasını anlatıyor. Bu sözler, binanın kimliğinden bağımsız olarak korunması, yaşatılması gerektiğini; geçmişle bugün arasında kurulan köprülerin ideolojik Saiklerle değil, toplumsal hafıza ve vicdanla korunması gerektiğini söylüyor. Ama asıl sorun şu ki: Yapının geleceği ile ilgili resmi bir açıklama hâlâ yok. Valilik suskun, Kaymakamlık sessiz, Diyanet açıklama yapmıyor, siyasiler konuya mesafeli. Oysa bu suskunluk, söylentileri daha da büyütüyor. Tıpkı Ayasofya gibi bir yapının, dönem dönem farklı inançlara, kimliklere ve yönelimlere göre yeniden tanımlanması, toplumda derin izler bırakır. Belediye Camii de bugün böyle bir kavşakta. Bu yapı yalnızca bir cami değil. O, Silvan’ın geçmişini bugüne taşıyan bir hafıza mekânıdır. Onu kapalı tutmak, yalnızca bir binayı mühürlemek değil, Silvan’ın çok inançlı, çok dilli geçmişine sırt dönmektir. Olası bir “aslına döndürme” tartışması, bu yapının statüsünü değil, Silvan’ın ortak yaşam kültürünü hedef alır. Silvan halkı konuşuyor. Açıklamalar, sessizlikten daha güçlü hale geliyor. Ama kamu kurumları sessiz kalmaya devam ederse, halkın kuşkuları yerini inanca, sonra da öfkeye bırakabilir. Bu yüzden diyoruz ki: Bir ibadethane kaderine terk edilmemeli. Bir halkın hafızası susturulmamalı. Bir şehrin simgesi sessizliğe mahkûm edilmemeli. Çünkü tarihi yapılar restore edilir, korunur, yaşatılır. Kapatılmaz. Unutturulmaz.  
Ekleme Tarihi: 02 May 2025 - Friday
Adnan ATEŞ

Silvan’ın Ayasofyası: Belediye Camii

Tarihi yapılar sadece taş yığınları değildir. Onlar bir milletin ortak hafızasıdır, belleğidir, kimliğidir. Ve o hafızaya yapılacak en büyük haksızlık, onu susturmak, görmezden gelmek, yok saymaktır. Silvan’ın kalbinde yükselen Belediye Camii, halkın dilindeki adıyla “Sinema Camii”, tam da böyle bir sessizliğin içinde çırpınıyor şu sıralar. Çünkü bu yapı, bir ibadethane olmanın çok ötesinde; Silvan’ın çok katmanlı, çok inançlı tarihinin canlı bir tanığıdır.

1983 yılında, dönemin Belediye Başkanı Hanifi Aktan’ın öncülüğünde, halkın da desteğiyle bir sinema salonundan camiye dönüştürülen bu mimari harika, aslında daha da eski bir kimliğe sahiptir. Bazı tarihçilere göre bir zamanlar Keldani Kilisesi olarak hizmet veren yapı, halkın hafızasında daha çok bir sinema ve ardından da mahalle camisi olarak yer etmiştir. 40 yılı aşkın süredir Selahattin Mahallesi başta olmak üzere Silvanlıların ibadetine ev sahipliği yapan bu yapı, 6 Şubat depremlerinin ardından “az hasarlı” gerekçesiyle ibadete kapatıldı. Ancak iş burada bitmiyor.

Mahalle sakinleri bu karara bir türlü ikna olamıyor. “Eğer yapı gerçekten tehlikeliyse neden restorasyon yapılmıyor?” diye soran vatandaşlar, teknik değil, ideolojik bir kapatma gerekçesinin perde arkasında olabileceğini düşünüyor. Hatta dillendirilen bazı iddialar, caminin “aslına döndürülerek” yeniden kiliseye çevrilmek istendiği yönünde. Ne var ki bugüne kadar hiçbir yetkili bu iddiaları doğrulamadı veya yalanlamadı. Sessizlik, söylentilerden daha çok büyüyor.

Selahattin Mahallesi’nin yerlisi ve esnaflarından Mustafa Demirer, konuya dair duygularını açık yüreklilikle ifade ediyor:

“Bu yapı yüzyıllardır ayakta. Sinema yapılırken de, camiye çevrilirken de doğu duvarındaki yarık oradaydı. 42 yıldır bu şekilde kullanıldı. Şimdi ne değişti? Neden kapatıldı? Neden bir açıklama yapılmıyor?”

Bu açıklama yalnızca bir şikâyet değil, aynı zamanda halkın kamu kurumlarına duyduğu güvenin sınandığı bir çağrıdır. Silvanlı tarihçi Nejat Satıcı ise yapının Keldani geçmişine dikkat çekerken, yazılı kaynakların yetersizliğine de işaret ediyor. Ona göre yapı, sözlü tarih içinde “Keldani” ya da “Kıldani” olarak biliniyor. “Aslına döndürülme” iddialarının dayanağı bu anlatılar olabilir; ama kesinlik kazandıracak belgeler hâlâ ortada yok.

İlginçtir ki, bu yapıya dair en içten ve birleştirici yorumu ise Ermeni toplumu Başepiskoposu Aram Ateşyan dile getiriyor. Çocukluğunun Silvan’da geçtiğini hatırlatan Ateşyan, yapının önce sinema, sonra cami oluşundan üzüntü değil, memnuniyet duyduğunu ifade ediyor:

“Tanrı evi olan bir yer, yeniden Tanrı’nın adıyla ayakta kalıyorsa bu bizi mutlu eder. Yapının ayakta kalması için herkes üzerine düşeni yapmalı.”

Bu sözler aslında bir kilise ya da cami tartışmasından çok daha fazlasını anlatıyor. Bu sözler, binanın kimliğinden bağımsız olarak korunması, yaşatılması gerektiğini; geçmişle bugün arasında kurulan köprülerin ideolojik Saiklerle değil, toplumsal hafıza ve vicdanla korunması gerektiğini söylüyor.

Ama asıl sorun şu ki: Yapının geleceği ile ilgili resmi bir açıklama hâlâ yok. Valilik suskun, Kaymakamlık sessiz, Diyanet açıklama yapmıyor, siyasiler konuya mesafeli. Oysa bu suskunluk, söylentileri daha da büyütüyor. Tıpkı Ayasofya gibi bir yapının, dönem dönem farklı inançlara, kimliklere ve yönelimlere göre yeniden tanımlanması, toplumda derin izler bırakır. Belediye Camii de bugün böyle bir kavşakta.

Bu yapı yalnızca bir cami değil. O, Silvan’ın geçmişini bugüne taşıyan bir hafıza mekânıdır. Onu kapalı tutmak, yalnızca bir binayı mühürlemek değil, Silvan’ın çok inançlı, çok dilli geçmişine sırt dönmektir. Olası bir “aslına döndürme” tartışması, bu yapının statüsünü değil, Silvan’ın ortak yaşam kültürünü hedef alır.

Silvan halkı konuşuyor. Açıklamalar, sessizlikten daha güçlü hale geliyor. Ama kamu kurumları sessiz kalmaya devam ederse, halkın kuşkuları yerini inanca, sonra da öfkeye bırakabilir. Bu yüzden diyoruz ki:

Bir ibadethane kaderine terk edilmemeli.
Bir halkın hafızası susturulmamalı.
Bir şehrin simgesi sessizliğe mahkûm edilmemeli.

Çünkü tarihi yapılar restore edilir, korunur, yaşatılır. Kapatılmaz.
Unutturulmaz.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.