Adnan ATEŞ
Köşe Yazarı
Adnan ATEŞ
 

Silvan’da bir Viking savaşçısı ile Kürt kızının efsanevi aşkı

Dünya edebiyatı, kültürlerin ve zamanların ötesine geçen aşk hikâyeleriyle doludur. Ancak bazıları, okuyucuyu sadece bir romana değil, aynı zamanda geçmişin tozlu sayfalarına sürükleyerek, insani deneyimlerin evrensel dokusunu gözler önüne serer. İşte tam da bu türden bir destan, "The Viking's Kurdish Love" adlı bir kitap olarak 2020’de okuyucu ile buluşmuştu. "The Viking's Kurdish Love" adlı eser, sadece bir aşk hikâyesi sunmakla kalmıyor; aynı zamanda tarih sahnesinde nadiren kesişen iki farklı dünyanın (soğuk Kuzey'in çetin Vikingi Ivar ile Mezopotamya'nın sıcak ve bilge Kürt doktoru Vesta'nın)  kaderlerini, çağların ve coğrafyaların ötesinde bir araya getiren baş döndürücü bir romantik yolculuk vaat ediyor. Yazar, Birka'dan Meyyafarikin'e uzanan bu destansı yolculukta, sadece karakterlerin aşkını değil, aynı zamanda o dönemin çalkantılı siyasi ve kültürel gerçekliğini de ustalıkla harmanlıyor. "The Viking's Kurdish Love", kan, gözyaşı ve sürekli mücadelenin gölgesinde dahi yeşeren umudu, fedakarlığı ve insan ruhunun sınır tanımayan bağlılığını anlatan, okuyucuyu derinden etkileyen ve düşündüren, gerçekten harika bir çalışma. Okuyucuyu, yalnızca geçmişin tozlu sayfalarında bir maceraya değil, aynı zamanda aşkın dönüştürücü gücüne ve insanlığın evrensel acılarının ortak noktalarına dair derin bir empatiye davet ediyor. Hikayenin merkezinde, bugünkü İsveç'in Stockholm kentinin batısındaki tarihi ticaret merkezi Birka'da 972 yılında dünyaya gelen Ivar yer alıyor. Henüz 16 yaşında, hayatının ilk mutluluğunu Mercia'dan gelen bir köle kızla bulmayı uman bu genç Viking, kaderin cilvesiyle bambaşka bir yola sürüklenir. 988 yılında babası Halvdan'ın onu doğudaki köle pazarlarına göndermesi ve yeni akınlarda kendisine eşlik etmeye zorlamasıyla, Ivar'ın büyük umutları yerini çetin bir hayatta kalma mücadelesine bırakır. Bu zorlu yolculuk, hem Ivar'ı hem de babasını sonsuza dek değiştirecek olaylarla dolu. İki yıl sonra, daha iyi bir yaşam arayışıyla Konstantinopolis'e (günümüz İstanbul'u) ulaşan baba Halvdan, Bizans İmparatorluğu'nun seçkin bir birliği olan Varangian Muhafızları'na katılır. Ancak talihsiz olaylar silsilesi, genç Ivar'ı babasından bağımsız olarak 997 yılında Yukarı Mezopotamya'nın kalbine, tarih boyunca sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış kadim topraklara sürükler. Yani Meyyafarikin’e. Kuzey Mezopotamyanın en bilge ve en yaşlı şehrine. Merwanilerin başkentine. Bad oğlu Dostik’in ülkesine, Selahattin-i Eyyubinin amcasının torunu Mir Muhammed Kamil’in Hulagu’ya karşı ölümüne direndiği ve savunduğu, 2 yıl savaştıktan sonra açılıktan bitap düşmüş bir şekilde yenildiği şehre: Meyyafarikin’e (Silvan’a) gider. Meyyafarikin'de (Diyarbakır’ın Silvan ilçesi) kesişen kaderler: Ivar ve Vesta Ivar'ın köle pazarlarında babasını aramak üzere, o dönemin önemli merkezlerinden Meyyafarikin'e (günümüz Diyarbakır'ın Silvan ilçesi) varmasıyla hikâye yeni bir boyut kazanır. Burada, çekici, bilge ve güçlü bir Kürt, Zerdüşt doktor olan Vesta ile karşılaşır. İki farklı dünyanın, iki farklı kültürün insanı olan Ivar ve Vesta, aralarında hızla filizlenen karşı konulmaz bir aşka tutulurlar. Ancak aşkları, Mezopotamya’nın o dönemdeki çalkantılı ve acımasız gerçekliğiyle sınanır. Büyük ölçekli ve yıkıcı bir çatışmaların hala devam ettiği, bölge insanının hayatta kalmak için sürekli bir savaş halinde olmak zorunda oldukları bu zorlu zamanlarda, Ivar ve Vesta kaderlerini birleştirmeye karar verirler. Onlar için bu bağ, sadece kişisel bir birliktelik değil, aynı zamanda umutsuzluğun kol gezdiği bir dönemde direnişin ve geleceğe olan inancın da bir simgesi idi adeta. İki farklı ırk ve kültürün insanını ‘aşk’ bir araya getiriyordu. Kuzey Avrupa’dan Mezopotamya’ya yani buğdayın ilk evcilleştirildiği ve tanrıların sürekli kavga ettiği bir coğrafya. Ivar’ın alışık olmadığı bir iklim, Ivar’ın bulduğu aşk sayesinde iklim değişikliği ve farkı İvar’ı etkilemiyordu. Ah, o aşkları ki, sadece iki canın birleşmesi değil, binlerce yıllık Mezopotamya'nın kan ağlayan ruhuyla sınanan, kudretli bir meydan okumaydı. Toprak, buğdayın ilk fısıltılarını duymuş, tanrılar ilk kavgalarını etmişti bu coğrafyada; şimdi ise büyük ve yıkıcı çatışmaların acımasız gerçekliği, her günü bir hayatta kalma savaşına dönüştürmüştü. Vesta’nın mensubu olduğu din olan Zerdüştlük, Arap ordularının korkunç baskısını yaşıyordu. Özellikle İran coğrafyasında sanki Zerdüştlük hiç yaşanmamış gibi katliamlarla adeta yok edilmişti. Vesta o inancın ve dinin mensubuydu. Ivar ile yaşadığı bu aşk onun için inancı ve yaşamı farklı bir formda yaşama fırsatı veriyordu sanki Kuzey Avrupa'nın buz kesen rüzgarlarıyla büyümüş Ivar, buranın yakıcı güneşi ve tozlu iklimi ile nasıl başa çıkacaktı? Nasıl var olacaktı ruhların acı çektiği, toprağın kanla sulandığı bu kadim diyarda? Cevap basit idi. Ve tüm mantığı alt üst ediyordu: Aşk. O öyle bir bağdı ki, sadece iki farklı ırk ve kültürün insanını değil, iki ayrı dünyanın mevsimlerini bir araya getiriyordu. Vesta'nın gözlerinde bulduğu şefkatle, çalkantılı coğrafyanın ve bedevi ordularının acımasızlığı siliniyordu. İklim değişikliği bile, yüreğindeki o yeni alevin sıcaklığı karşısında hiçti. Onların birlikteliği, umutsuzluğun kol gezdiği bir dönemde direnişin fısıltısı, geleceğe olan inancın en güçlü simgesiydi. Çünkü aşkları, sadece yaşanmış bir duygu değil, aynı zamanda geçmişin yaralarına sürülmüş bir merhem, karanlık bir geleceğe yakılan sönmez bir kandildi. Bir nevi, bu acımasız toprakların, kadim tanrıların kavgalarından sonra bile, insanlığın en saf ve en güçlü duygusu olan aşka teslim olduğunun kanıtıydı. Tarihin tozlu sayfalarında bir direniş öyküsü Kanlı işgallerin ve tiranlığın, inanç savaşlarının Vesta'nın toplumuna (Silvan) korku saldığı bu ortamda, Ivar ve Vesta'nın aşkı, sadece romantik bir tema olmaktan çıkarak, insan ruhunun dayanıklılığını ve değişime karşı direnme gücünü gözler önüne serer. Yazar Dr. Widad Akreyi’nin kaleme aldığı "The Viking's Kurdish Love" isimli kitap, kültürel çatışmaların, dini farklılıkların ve onlarca yıl süren çalkantılı bölgesel ve küresel tarihin geniş bir tuvalinde bu eşsiz aşkı işliyor. Kitap, sadece tarihsel detaylardaki titizliğiyle değil, aynı zamanda "çekici ve baştan çıkarıcı" anlatımıyla da övgü topluyor. Dr. Widad'ın lirik üslubu, okuyucuyu dönemin atmosferine çekerken, karakterlerin geçmiş deneyimlerinin tuzağına düşmeyi reddetmelerini ve kendi kaderlerini yeniden yazma çabalarını duyusal bir dille aktarıyor. Bu hikâye, tarihin karanlık dönemlerinde bile insan bağının, aşkın ve özgürlük arayışının nasıl yeşerebildiğini gösteren güçlü bir kanıt niteliğinde. "The Viking's Kurdish Love" kitabı, sadece bir aşk hikâyesi sunmakla kalmıyor, aynı zamanda insanlığın ortak mirasına ve direniş ruhuna dair derin bir felsefi sorgulama da yapıyor.
Ekleme Tarihi: 30 May 2025 - Friday
Adnan ATEŞ

Silvan’da bir Viking savaşçısı ile Kürt kızının efsanevi aşkı

Dünya edebiyatı, kültürlerin ve zamanların ötesine geçen aşk hikâyeleriyle doludur. Ancak bazıları, okuyucuyu sadece bir romana değil, aynı zamanda geçmişin tozlu sayfalarına sürükleyerek, insani deneyimlerin evrensel dokusunu gözler önüne serer. İşte tam da bu türden bir destan, "The Viking's Kurdish Love" adlı bir kitap olarak 2020’de okuyucu ile buluşmuştu.

"The Viking's Kurdish Love" adlı eser, sadece bir aşk hikâyesi sunmakla kalmıyor; aynı zamanda tarih sahnesinde nadiren kesişen iki farklı dünyanın (soğuk Kuzey'in çetin Vikingi Ivar ile Mezopotamya'nın sıcak ve bilge Kürt doktoru Vesta'nın)  kaderlerini, çağların ve coğrafyaların ötesinde bir araya getiren baş döndürücü bir romantik yolculuk vaat ediyor. Yazar, Birka'dan Meyyafarikin'e uzanan bu destansı yolculukta, sadece karakterlerin aşkını değil, aynı zamanda o dönemin çalkantılı siyasi ve kültürel gerçekliğini de ustalıkla harmanlıyor. "The Viking's Kurdish Love", kan, gözyaşı ve sürekli mücadelenin gölgesinde dahi yeşeren umudu, fedakarlığı ve insan ruhunun sınır tanımayan bağlılığını anlatan, okuyucuyu derinden etkileyen ve düşündüren, gerçekten harika bir çalışma. Okuyucuyu, yalnızca geçmişin tozlu sayfalarında bir maceraya değil, aynı zamanda aşkın dönüştürücü gücüne ve insanlığın evrensel acılarının ortak noktalarına dair derin bir empatiye davet ediyor.

Hikayenin merkezinde, bugünkü İsveç'in Stockholm kentinin batısındaki tarihi ticaret merkezi Birka'da 972 yılında dünyaya gelen Ivar yer alıyor. Henüz 16 yaşında, hayatının ilk mutluluğunu Mercia'dan gelen bir köle kızla bulmayı uman bu genç Viking, kaderin cilvesiyle bambaşka bir yola sürüklenir. 988 yılında babası Halvdan'ın onu doğudaki köle pazarlarına göndermesi ve yeni akınlarda kendisine eşlik etmeye zorlamasıyla, Ivar'ın büyük umutları yerini çetin bir hayatta kalma mücadelesine bırakır. Bu zorlu yolculuk, hem Ivar'ı hem de babasını sonsuza dek değiştirecek olaylarla dolu.

İki yıl sonra, daha iyi bir yaşam arayışıyla Konstantinopolis'e (günümüz İstanbul'u) ulaşan baba Halvdan, Bizans İmparatorluğu'nun seçkin bir birliği olan Varangian Muhafızları'na katılır. Ancak talihsiz olaylar silsilesi, genç Ivar'ı babasından bağımsız olarak 997 yılında Yukarı Mezopotamya'nın kalbine, tarih boyunca sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış kadim topraklara sürükler.

Yani Meyyafarikin’e. Kuzey Mezopotamyanın en bilge ve en yaşlı şehrine. Merwanilerin başkentine. Bad oğlu Dostik’in ülkesine, Selahattin-i Eyyubinin amcasının torunu Mir Muhammed Kamil’in Hulagu’ya karşı ölümüne direndiği ve savunduğu, 2 yıl savaştıktan sonra açılıktan bitap düşmüş bir şekilde yenildiği şehre: Meyyafarikin’e (Silvan’a) gider.

Meyyafarikin'de (Diyarbakır’ın Silvan ilçesi) kesişen kaderler: Ivar ve Vesta

Ivar'ın köle pazarlarında babasını aramak üzere, o dönemin önemli merkezlerinden Meyyafarikin'e (günümüz Diyarbakır'ın Silvan ilçesi) varmasıyla hikâye yeni bir boyut kazanır. Burada, çekici, bilge ve güçlü bir Kürt, Zerdüşt doktor olan Vesta ile karşılaşır. İki farklı dünyanın, iki farklı kültürün insanı olan Ivar ve Vesta, aralarında hızla filizlenen karşı konulmaz bir aşka tutulurlar.

Ancak aşkları, Mezopotamya’nın o dönemdeki çalkantılı ve acımasız gerçekliğiyle sınanır. Büyük ölçekli ve yıkıcı bir çatışmaların hala devam ettiği, bölge insanının hayatta kalmak için sürekli bir savaş halinde olmak zorunda oldukları bu zorlu zamanlarda, Ivar ve Vesta kaderlerini birleştirmeye karar verirler. Onlar için bu bağ, sadece kişisel bir birliktelik değil, aynı zamanda umutsuzluğun kol gezdiği bir dönemde direnişin ve geleceğe olan inancın da bir simgesi idi adeta. İki farklı ırk ve kültürün insanını ‘aşk’ bir araya getiriyordu. Kuzey Avrupa’dan Mezopotamya’ya yani buğdayın ilk evcilleştirildiği ve tanrıların sürekli kavga ettiği bir coğrafya. Ivar’ın alışık olmadığı bir iklim, Ivar’ın bulduğu aşk sayesinde iklim değişikliği ve farkı İvar’ı etkilemiyordu.

Ah, o aşkları ki, sadece iki canın birleşmesi değil, binlerce yıllık Mezopotamya'nın kan ağlayan ruhuyla sınanan, kudretli bir meydan okumaydı. Toprak, buğdayın ilk fısıltılarını duymuş, tanrılar ilk kavgalarını etmişti bu coğrafyada; şimdi ise büyük ve yıkıcı çatışmaların acımasız gerçekliği, her günü bir hayatta kalma savaşına dönüştürmüştü. Vesta’nın mensubu olduğu din olan Zerdüştlük, Arap ordularının korkunç baskısını yaşıyordu. Özellikle İran coğrafyasında sanki Zerdüştlük hiç yaşanmamış gibi katliamlarla adeta yok edilmişti. Vesta o inancın ve dinin mensubuydu. Ivar ile yaşadığı bu aşk onun için inancı ve yaşamı farklı bir formda yaşama fırsatı veriyordu sanki

Kuzey Avrupa'nın buz kesen rüzgarlarıyla büyümüş Ivar, buranın yakıcı güneşi ve tozlu iklimi ile nasıl başa çıkacaktı? Nasıl var olacaktı ruhların acı çektiği, toprağın kanla sulandığı bu kadim diyarda? Cevap basit idi. Ve tüm mantığı alt üst ediyordu: Aşk. O öyle bir bağdı ki, sadece iki farklı ırk ve kültürün insanını değil, iki ayrı dünyanın mevsimlerini bir araya getiriyordu.

Vesta'nın gözlerinde bulduğu şefkatle, çalkantılı coğrafyanın ve bedevi ordularının acımasızlığı siliniyordu. İklim değişikliği bile, yüreğindeki o yeni alevin sıcaklığı karşısında hiçti. Onların birlikteliği, umutsuzluğun kol gezdiği bir dönemde direnişin fısıltısı, geleceğe olan inancın en güçlü simgesiydi. Çünkü aşkları, sadece yaşanmış bir duygu değil, aynı zamanda geçmişin yaralarına sürülmüş bir merhem, karanlık bir geleceğe yakılan sönmez bir kandildi. Bir nevi, bu acımasız toprakların, kadim tanrıların kavgalarından sonra bile, insanlığın en saf ve en güçlü duygusu olan aşka teslim olduğunun kanıtıydı.

Tarihin tozlu sayfalarında bir direniş öyküsü

Kanlı işgallerin ve tiranlığın, inanç savaşlarının Vesta'nın toplumuna (Silvan) korku saldığı bu ortamda, Ivar ve Vesta'nın aşkı, sadece romantik bir tema olmaktan çıkarak, insan ruhunun dayanıklılığını ve değişime karşı direnme gücünü gözler önüne serer.

Yazar Dr. Widad Akreyi’nin kaleme aldığı "The Viking's Kurdish Love" isimli kitap, kültürel çatışmaların, dini farklılıkların ve onlarca yıl süren çalkantılı bölgesel ve küresel tarihin geniş bir tuvalinde bu eşsiz aşkı işliyor.

Kitap, sadece tarihsel detaylardaki titizliğiyle değil, aynı zamanda "çekici ve baştan çıkarıcı" anlatımıyla da övgü topluyor. Dr. Widad'ın lirik üslubu, okuyucuyu dönemin atmosferine çekerken, karakterlerin geçmiş deneyimlerinin tuzağına düşmeyi reddetmelerini ve kendi kaderlerini yeniden yazma çabalarını duyusal bir dille aktarıyor.

Bu hikâye, tarihin karanlık dönemlerinde bile insan bağının, aşkın ve özgürlük arayışının nasıl yeşerebildiğini gösteren güçlü bir kanıt niteliğinde. "The Viking's Kurdish Love" kitabı, sadece bir aşk hikâyesi sunmakla kalmıyor, aynı zamanda insanlığın ortak mirasına ve direniş ruhuna dair derin bir felsefi sorgulama da yapıyor.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.