Volkan ESER
Köşe Yazarı
Volkan ESER
 

ARAP LİDERLER DE İSRAİL KADAR SORUMLUDUR!

Filistin topraklarında, özellikle de Gazze’de yaşanan dram artık sadece bir insanlık suçu değil; aynı zamanda vicdanların, değerlerin ve uluslararası hukukun çöküşüdür. İsrail’in Filistin halkına karşı uyguladığı abluka, sistematik saldırılar ve insani yardımları dahi hedef alması, dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden bir trajedidir. Daha da acısı, bu zulme karşı dünya suskun, ümmet ise adeta felç olmuş durumdadır. İsrail’in yıllardır pervasızca uluslararası hukuku ihlal etmesi, Birleşmiş Milletler kararlarını tanımaması, savaş suçları sayılabilecek uygulamaları açıkça sürdürmesi elbette tesadüf değildir. Bu gücün birkaç temel kaynağı bulunmaktadır: 1.Batı’nın Şartsız Desteği: Başta ABD olmak üzere birçok Batılı ülke, İsrail’e siyasi, askeri ve ekonomik destek sağlamaya devam ediyor. Her ne kadar kamuoyunda zaman zaman eleştiriler yükselse de, hükümetler düzeyinde İsrail’in işlediği suçlar görmezden geliniyor, hatta savunuluyor. 2.Uluslararası Kurumların İşlevsizliği: Birleşmiş Milletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve diğer kurumlar, İsrail söz konusu olduğunda ya pasif kalıyor ya da etkisiz kınama mesajlarıyla yetiniyor. Bu da İsrail’e, “Yaptığım yanına kar kalıyor” özgüvenini kazandırıyor. 3.Arap ve İslam Dünyasının Sessizliği: En acı gerçeklerden biri de budur: İsrail’in en büyük cesareti, karşısında gerçek bir direniş, bir siyasi duruş, birlik içinde bir tepki görmemesidir. Arap liderlerin büyük kısmı diplomatik ilişkileri güçlendirirken, ümmet sadece dualarla yetinmekte, meydanlar boş bırakılmaktadır. Uluslararası sularda hareket eden insani yardım gemilerine el koymak, aktivistleri alıkoymak ve hatta bazı durumlarda öldürmek açık bir korsanlık ve savaş suçudur. 2010 yılında Mavi Marmara gemisine yapılan saldırı bunun en çarpıcı örneğidir. O günden bugüne değişen bir şey olmadı, çünkü cezasızlık kültürü hakim. Kur’an-ı Kerim’de mazlumun duasının Allah katında karşılıksız kalmayacağı müjdelenmiştir. Ancak zalime karşı susan, adaletsizliği görmezden gelen her toplum da kendi sorumluluğunu taşır.   Bugün Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken, camiler bombalanırken, insani yardım konvoyları durdurulurken, Müslüman liderler toplantı üstüne toplantı yaparak günü kurtarmaya çalışıyor. Zulme karşı çıkmak sadece bir insanlık görevi değil, imanımızın da bir gereğidir. Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Sizden kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu, imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78) Bugün ümmetin büyük kısmı, bırakın eliyle müdahaleyi, diliyle bile bir tepki göstermiyor. Sosyal medya paylaşımları ve anlık öfkeler, kalıcı bir duruşa evrilmiyor. Bu vebal büyük bir suskunluğun vebalidir. Tarih, zalimlerin uzun vadede kazanmadığını bize göstermiştir. Ne Firavun’un saltanatı, ne Nemrut’un zulmü baki kaldı. İsrail’in de bu zulüm düzeni bir gün mutlaka sona erecektir. Ancak önemli olan o gün geldiğinde, biz hangi safta yer aldık? Suskunların, görmezden gelenlerin, diplomatik menfaatleri uğruna adaleti terk edenlerin yüzü o gün nasıl olacak? Gazze için dua etmek güzel ama yeterli değil. Birlik olmak, ses yükseltmek, boykot etmek, yardım etmek ve en önemlisi hesap sormak gerekir. Çünkü sessiz kalanlar da en az zalimler kadar sorumludur.  
Ekleme Tarihi: 11 June 2025 - Wednesday
Volkan ESER

ARAP LİDERLER DE İSRAİL KADAR SORUMLUDUR!

Filistin topraklarında, özellikle de Gazze’de yaşanan dram artık sadece bir insanlık suçu değil; aynı zamanda vicdanların, değerlerin ve uluslararası hukukun çöküşüdür.

İsrail’in Filistin halkına karşı uyguladığı abluka, sistematik saldırılar ve insani yardımları dahi hedef alması, dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden bir trajedidir. Daha da acısı, bu zulme karşı dünya suskun, ümmet ise adeta felç olmuş durumdadır.

İsrail’in yıllardır pervasızca uluslararası hukuku ihlal etmesi, Birleşmiş Milletler kararlarını tanımaması, savaş suçları sayılabilecek uygulamaları açıkça sürdürmesi elbette tesadüf değildir. Bu gücün birkaç temel kaynağı bulunmaktadır:

1.Batı’nın Şartsız Desteği: Başta ABD olmak üzere birçok Batılı ülke, İsrail’e siyasi, askeri ve ekonomik destek sağlamaya devam ediyor. Her ne kadar kamuoyunda zaman zaman eleştiriler yükselse de, hükümetler düzeyinde İsrail’in işlediği suçlar görmezden geliniyor, hatta savunuluyor.

2.Uluslararası Kurumların İşlevsizliği: Birleşmiş Milletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve diğer kurumlar, İsrail söz konusu olduğunda ya pasif kalıyor ya da etkisiz kınama mesajlarıyla yetiniyor. Bu da İsrail’e, “Yaptığım yanına kar kalıyor” özgüvenini kazandırıyor.

3.Arap ve İslam Dünyasının Sessizliği: En acı gerçeklerden biri de budur: İsrail’in en büyük cesareti, karşısında gerçek bir direniş, bir siyasi duruş, birlik içinde bir tepki görmemesidir. Arap liderlerin büyük kısmı diplomatik ilişkileri güçlendirirken, ümmet sadece dualarla yetinmekte, meydanlar boş bırakılmaktadır.

Uluslararası sularda hareket eden insani yardım gemilerine el koymak, aktivistleri alıkoymak ve hatta bazı durumlarda öldürmek açık bir korsanlık ve savaş suçudur. 2010 yılında Mavi Marmara gemisine yapılan saldırı bunun en çarpıcı örneğidir. O günden bugüne değişen bir şey olmadı, çünkü cezasızlık kültürü hakim.

Kur’an-ı Kerim’de mazlumun duasının Allah katında karşılıksız kalmayacağı müjdelenmiştir. Ancak zalime karşı susan, adaletsizliği görmezden gelen her toplum da kendi sorumluluğunu taşır.

 

Bugün Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken, camiler bombalanırken, insani yardım konvoyları durdurulurken, Müslüman liderler toplantı üstüne toplantı yaparak günü kurtarmaya çalışıyor.

Zulme karşı çıkmak sadece bir insanlık görevi değil, imanımızın da bir gereğidir. Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:

“Sizden kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu, imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78)

Bugün ümmetin büyük kısmı, bırakın eliyle müdahaleyi, diliyle bile bir tepki göstermiyor. Sosyal medya paylaşımları ve anlık öfkeler, kalıcı bir duruşa evrilmiyor. Bu vebal büyük bir suskunluğun vebalidir.

Tarih, zalimlerin uzun vadede kazanmadığını bize göstermiştir. Ne Firavun’un saltanatı, ne Nemrut’un zulmü baki kaldı. İsrail’in de bu zulüm düzeni bir gün mutlaka sona erecektir.

Ancak önemli olan o gün geldiğinde, biz hangi safta yer aldık? Suskunların, görmezden gelenlerin, diplomatik menfaatleri uğruna adaleti terk edenlerin yüzü o gün nasıl olacak?

Gazze için dua etmek güzel ama yeterli değil. Birlik olmak, ses yükseltmek, boykot etmek, yardım etmek ve en önemlisi hesap sormak gerekir. Çünkü sessiz kalanlar da en az zalimler kadar sorumludur.

 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.