Türkiye son günlerde yürek yakan bir acıyla sarsıldı. Dört kişilik bir ailenin gıda zehirlenmesi nedeniyle hayatını kaybetmesi, hepimizi derinden sarstı. Bu acı olay, yalnızca bir trajedi değil, gıda güvenliği konusundaki ihmallerin, denetim boşluklarının ve yıllardır birikmiş sorunların acı bir tokadı niteliğinde. Artık kimsenin görmezden gelemeyeceği bir gerçeğin tam ortasındayız. Gıda güvenliği, bu ülkenin en hayati meselesidir. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın bu olayın ardından başlattığı çalışmalar ise, sürecin yalnızca bir acıdan ibaret kalmaması açısından son derece kritik. Bakan Yumaklı, yeni oluşturulan ve mobil kullanım için tasarlanan sistemle vatandaşların karşılaştıkları her türlü gıda uygunsuzluğunu anında Bakanlığa iletebileceğini açıkladı. Bu, aslında sessiz bir devrimdir. Çünkü bu uygulamayla birlikte artık “gıda denetimi” sadece devletin görevi olmaktan çıkıyor, 85 milyonun gönüllü sorumluluğuna dönüşüyor. Her vatandaş bir gıda denetçisi… Her göz, her kamera, her farkındalık artık bu mücadelede aktif rol üstlenecek. Sahte ürünlerden tarihi geçmiş ürünlere, hijyenik olmayan mutfaklardan merdiven altı üretimlere kadar, bu ülkenin sofrasına uzanan her tehdide karşı topyekun bir teyakkuz dönemine giriyoruz. Bakan Yumaklı’nın açıkladığı bir diğer kritik adım ise, uzun yıllardır tartışılan zirai ilaç konusu. Bakan, “bitki reçetesi” sistemiyle artık zirai ilaçların tıpkı insan sağlığındaki ilaçlar gibi bir ziraat mühendisinin reçetesiyle verileceğini duyurdu. Bu, tarımın kalbine indirilen bir disiplin adımıdır. Çünkü tarla yanlış ilaçlanırsa, o hata sofraya kadar gelir. Sofradaki her tabak, tarla ile başlayan bir zincirin son halkasıdır. Ve o zincirin bir halkası zayıfsa, toplumun sağlığı topyekun riske girer. Bu nedenle zirai ilaç kullanımının kontrol altına alınması, belki de gıda güvenliği mücadelesinin en kritik kapılarından biridir. Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin gıda güvenliği konusunda artık geri adım atma lüksü yoktur. Sahte gıdayla mücadele bir tercih değil, bir mecburiyettir. Tarihi geçmiş ürünler yalnızca “ucuzluk” bahanesiyle reyonlara konulmamalıdır. Merdiven altı üretim, göz yumuldukça büyüyen bir karanlıktır.     Toplumun sağlığı için, çocuklarımızın geleceği için, soframızın bereketi için yeni bir döneme giriyoruz. Bu dönem; devletin kararlı adımlarıyla, vatandaşın duyarlılığıyla, üreticinin sorumluluğuyla güçlenecek bir dönem. Ve unutmayalım: Gıda, bir ülkenin bağımsızlığı kadar önemlidir. Sofra güvenliği milli güvenlik meselesidir. Bugün başlatılan bu çalışmalar, yarınlarımızı kurtarma çabasıdır. Artık gözümüz açık, kulağımız sahada, elimiz ise denetimde olacak. Bu mücadele hepimizin omuz omuza vereceği bir mücadele… Çünkü mesele ekmeğimizin, geleceğimizin ve ülkemizin sağlığıdır.