Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü açıklamasında yer alan “Biz barış için tüm samimiyetimizle çabalarız ama bize yönelik her saldırıda da tarihimizden, ecdadımızdan devraldığımız mirasla saldırgana hak ettiği cevabı veririz” sözleri, Türkiye’nin güvenlik politikalarının özünü oluşturan derin bir tarihsel ve stratejik bilinçle harmanlanmış önemli bir mesajdır. Bu mesaj, sadece diplomatik bir uyarı değil; aynı zamanda bir milletin iradesini, duruşunu ve gerektiğinde neleri göze alabileceğini tüm dünyaya gösteren güçlü bir beyan olarak yorumlanmalıdır.
Türkiye, bulunduğu coğrafyanın zorluklarını tarih boyunca defalarca yaşamış, ancak her zaman barıştan yana tavır almış bir ülke olmuştur. Ne var ki barış, yalnızca iyi niyetle değil, güçlü bir irade ve caydırıcı bir hazırlıkla korunabilir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri, Türkiye’nin savaş yanlısı değil; ancak kendi güvenliğini tehdit eden her türlü hamleye karşı hazır olduğunun altını çizmektedir. Bu duruş, sadece bir siyasi söylem değil; aynı zamanda Türkiye’nin hem tarihi sorumluluğuna hem de ulusal güvenliğine sahip çıkma kararlılığının bir göstergesidir.
Ecdat kelimesi, Türk milletinin geçmişine duyduğu derin saygının ve tarihsel köklerinin bir ifadesidir. Osmanlı’dan Selçuklu’ya, Malazgirt’ten Çanakkale’ye kadar uzanan bu miras, sadece savaşlarla değil; aynı zamanda adalet, dirayet ve stratejik akılla da örülmüştür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Her türlü senaryolara karşı hazırlıklarımızı yaptık. Teyakkuz halindeyiz” ifadesi ise, Türkiye’nin savunma ve istihbarat alanında artık pasif değil, proaktif bir yaklaşımı benimsediğini ortaya koymaktadır. Bu söylem, Türkiye’nin sadece klasik askeri tehditlere değil; hibrit savaşlara, siber saldırılara, ekonomik manipülasyonlara ve terörün değişen yüzüne karşı da hazır olduğunu göstermektedir. Teyakkuz, bir korku hali değil; aksine kontrollü bir uyanıklık ve stratejik bir farkındalıktır.
Erdoğan’ın açıklamaları aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde benimsediği “denge politikasının da bir yansımasıdır. Türkiye bir yandan NATO üyesi bir müttefik olarak Batı ile ilişkilerini yürütürken, diğer yandan bölgesel güçlerle ve doğu blokuyla ilişkilerini geliştirmektedir. Bu çok yönlü diplomasi, barışı önceleyen ama her an mücadeleye de hazır bir devlet anlayışının sonucudur. Türkiye’nin dış politikası artık edilgen değil, aktiftir; kendi menfaatleri doğrultusunda pozisyon alan, gerektiğinde yalnız kalma pahasına ilkelerinden taviz vermeyen bir çizgidedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri, Türkiye’nin sadece bugünkü değil, gelecekteki güvenlik perspektifini de net bir şekilde ortaya koymaktadır. Barışa olan inançla, saldırılara karşı dirayetli bir duruş arasında kurulan bu denge; sadece devlet aklının değil, milletin ruh köklerinin de bir yansımasıdır.
Türkiye artık sadece sınırlarını değil, değerlerini de korumakta kararlıdır. Bu kararlılık, sadece askeri değil; diplomatik, ekonomik ve kültürel tüm alanlarda etkisini göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, barışı isteyenler güçlü olmak zorundadır. Çünkü barış, ancak güçlülerin koruyabileceği bir değerdir.