İnsan olabilmek, aslında hiç de zor değil… Kalbimizdeki merhameti yitirmediğimiz, acıma duygumuzu diri tuttuğumuz sürece insan kalabiliriz. Ne var ki, bugün geldiğimiz noktada, etrafımızda olup bitenlere baktığımızda insanlığımızdan utanır hale geldik. Caddelerde, sokak aralarında çöpten yiyecek toplayan insanları, çadırda yaşam mücadelesi veren aileleri, bayram sabahına bile buruk uyanan yetim çocukları görmekten gözlerimiz kaçıyor artık. Görmezden geliyoruz. Sanki o insanlar bizimle aynı dünyada yaşamıyormuş gibi davranıyoruz. Peki biz ne zaman bu kadar taşlaştık, ne zaman içimizdeki insanlığı kaybettik?
Bir annenin, evinde bir lokma ekmeği olmadığı için tencereye taş koyarak çocuğunu avutmaya çalıştığını bizzat görmüş biriyim. Gazetecilik mesleğimde karşılaştığım bu ve benzeri manzaralar karşısında çoğu kez dilim tutuldu, kalemim yazmaz oldu. Kimi zaman “Keşke bu mesleği yapmasaydım,” dediğim de oldu. Çünkü bazı acılar ne yazıya dökülür, ne de kameraya. Yalnızca kalpte hissedilir. Kalbi olanlar hisseder…
Bir tarafta bir lokma ekmeğe muhtaç insanlar, diğer tarafta israfın sıradanlaştığı sofralarda bir kaşığın hesabı bile tutulmazken, vicdan terazisi nasıl dengede kalabilir? Birileri lüks içinde yaşarken, diğerleri baraka bile olmayan çadırlarda yaşam savaşı veriyorsa bu dünyada bir adaletsizlik var demektir. Ve biz buna sadece seyirci kalıyorsak, insanlığımızdan da yavaş yavaş vazgeçiyoruz demektir.
Oysa insanı insan yapan en kıymetli duygu, merhamettir. Merhameti olmayan, insan olma vasfını yitirir. Elindekiyle paylaşmak, tokken başkasının açlığını dert etmek, yalnızca dini değil, vicdani bir sorumluluktur. Çünkü hiçbir çocuk yoksulluk yüzünden suskun kalmamalı, hiçbir anne çaresizlikten gözyaşı dökmemeli.
Bu yüzden insanlığın temeli yardımlaşmaktır. Yalnızca para ile değil, bir sıcak yemekle, bir gülümsemeyle, bir el uzatmayla da yardım edebiliriz. Herkes imkânı kadar destek olmalı; çünkü küçücük bir dokunuş bile bir hayatı değiştirebilir. Bugün uzatılan bir el, yarın uzanamayacak bir el olabilir… Zaman geçmeden, geç olmadan merhametle harekete geçmeliyiz.
Birlik olabildiğimiz, birbirimize omuz verebildiğimiz sürece güçlüyüz. Dayanışma yalnızca yoksullukla değil, her türlü kötülükle savaşmanın en güçlü yoludur. Yardımlaşmayı ihmal eden toplumlar yalnızlaşır ve çöker. Bunu unutmamalıyız.
Ve işte yine bir bayram arifesindeyiz… Kimi için sevinç, kimi için hüzün… Bizler sofralarımızda çeşit çeşit yemeklerle bayramı karşılarken, unutmayalım ki bir yerlerde bir çocuk bayram sabahı giyecek yeni bir ayakkabı bekliyor… Bir anne, çocuğuna şeker alacak parayı denkleştirmeye çalışıyor… Bir baba, cezaevi demirleri arkasından bayramı düşlüyor…
Önümüzdeki Ramazan Bayramı’nda siz de bir yetim çocuğun yüzünde gülüş olun. Küçücük bir yardım, bir çocuğun kalbine bayram sevinci bırakabilir. Unutmayalım: Başkası açken tok yatmak, insanlığa sığmaz.