Türkiye’de yeniden alevlenen çözüm süreci tartışmalarında barış çağrıları yükselirken, İhsan Yılmaz kaleme aldığı yazısında “Barıştan korkanlar kimler?” sorusunu soruyor. Silahların susmasıyla huzurun geleceğini vurgulayan Yılmaz, “Gerçek cesaret, silah seslerini değil, barışın sesini yükseltmektir.” diyerek barış karşıtlarının niyetini sorguluyor.
Devlet Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan çözüm süreci yeniden gündeme gelmiş durumda. Silahsızlanma, milli birlik ve kardeşlik sürecinin devam etmesiyle birlikte Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması yönündeki çağrılar da artıyor. Bu çağrı, yalnızca Kürtlerin değil; vicdanı diri olan, adaletten ve barıştan yana olan Türklerin de yüreğine su serpiyor.
Çünkü artık herkes biliyor: Barış, kimsenin kaybedeceği değil, herkesin kazanacağı bir yoldur.
Ne var ki bu barış iklimine karşı çıkan bir kesim var. Onlara sormak istiyorum:
Örgüt savaşırken saldırıyordunuz.
Silahları bırakıp barış masasına oturulurken de saldırıyorsunuz.
Siz ne istiyorsunuz? Kan mı, gözyaşı mı, bitmeyen bir kin mi?
Türkiye, yıllardır aynı kısır döngüye hapsoldu. Barış isteyen her adım, “ihanet” diye damgalandı. Oysa gerçek ihanet, bu topraklarda anaların gözyaşını dinletmemektir. Gerçek ihanet, her baharda gençlerin mezar taşlarını çoğaltmaktır.
Bu halk, artık barışa inanmak istiyor. Ne Kürt, ne Türk; bu ülkenin her ferdi huzurla yaşamak istiyor.
Demirtaş’ın özgürlüğü, yalnız bir kişinin değil, fikirlerin özgürleşmesinin de sembolü olacaktır. Çünkü düşünceler zindanda tutuldukça demokrasi topallar.
Gerçek cesaret, silah seslerini değil, barışın sesini yükseltmektir.
Bugün yeniden bir umut kıvılcımı yanmışken, bu kıvılcımı söndürmeye çalışanların niyeti sorgulanmalı.
Barıştan korkanlar, savaşın rantına alışmış olanlardır.
Ama bu ülke, onların karanlığından daha büyüktür.
Bir kez daha sormalı:
Siz ne istiyorsunuz?
Barışın ülkesinde huzur mu, yoksa kinle beslenen bir mezarlık sessizliği mi?
Malabadi Haber