Bir görüntü düştü sosyal medyaya: İspanya’dan bir uçak, Gazze semalarından geçerken, insanî yardımları paraşütle aşağı bırakıyor. Ve ardından bir cümle yankılanıyor aklımda: “Ne tuhaf bir durum değil mi?”
Tuhaf gerçekten. Çünkü bu yardımı yapan halk, Müslüman değil; Hristiyan inancına mensup bir toplumun devleti. Ama öyle bir cesaret gösteriyorlar ki, gözlerini kırpmadan, korkusuzca savaşın tam ortasında, insanlığın gereğini yerine getiriyorlar. Ne mazlumun diniyle ilgililer, ne de mezhebiyle… Onlar sadece insan olduklarını hatırlayıp gereğini yapıyorlar.
Peki ya biz? 2 milyar Müslüman… Nerede bizim cesaretimiz? Nerede insaniyetimiz? Nerede omuz omuza verip mazluma kalkan olacak irademiz?
Biz neyle meşgulüz? Klavye başında boykot çağrılarıyla. Sanal âlemin derinliklerinde “protesto” ettiğimizi sanıyoruz. Oysa unuttuğumuz bir gerçek var: O tuşlara bastığımız klavyelerden, izlediğimiz içeriklere, tükettiğimiz ürünlerden yaptığımız her boykota kadar her şey sistemin kendi içinde dönüp duruyor. Boykot ettiğimizi sandığımız markaların sahipleri, biz protesto ettikçe daha fazla para kazanıyor.
Cola’yı yere dökmekle devrim olmuyor. Starbucks’a gitmemekle vicdan temizlenmiyor. Sanal dünyada yazmakla gerçek dünyada hayat kurtarılmıyor.
Asıl devrim, cesaretle başlar. Ve cesaret, sadece slogan atmak değil; mazluma ulaşmayı göze alabilmektir. Tıpkı o İspanyol pilot gibi… Tıpkı o yardım paketini hazırlayan eller gibi…
Orta Doğu halkları olarak bizlerin zihni sürekli hata veriyor. “Error” veriyor. Çünkü bizler tepki verirken duygusalız, örgütsüzüz, korkağız. Sadece din kardeşliğini konuşuyoruz ama kardeşliğin hakkını veremiyoruz.
İspanya’nın yaptığı sadece bir yardım değil; aynı zamanda 2 milyar Müslümana sorulmuş ağır bir sorudur:
Siz ne yaptınız?
FARQİN NEWS