İhsan Yılmaz
Köşe Yazarı
İhsan Yılmaz
 

Bir Yürek İşte!

Biliyorum… Belki de çok uzaklara gideceksin. Bu bir kaçış mı, yoksa yazgının kaçınılmaz bir sonucu mu, bilmiyorum. Geçenlerde yine seni rüyamda gördüm. Sessiz sedasız, kimseye haber vermeden çekip gidiyordun. Binlerce kilometre uzağa… Güneşin battığı, kimsenin sana ulaşamayacağı yerlere. Ben her sabah güneşin doğuşunu izlerken, sen akşam güneşinin ardından bakıyordun. Aynı havayı soluyorduk; aynı gökyüzüne bakıyorduk ama farklı dünyalardaydık. Yine de seninle aynı havayı soluyor olmak bile yetiyordu bana. Ama içimde bir zamandır büyüyen bir sıkıntı vardı. Sebebini bilmiyordum. Ta ki seni son kez rüyamda görene dek… Bizim memlekette kader doğarken yazılır be cane. Hayatlarımızı hep başkaları şekillendirir. Bu dünyayı, bu zamanı çoğu kez kendimiz için değil, başkaları için yaşadık. Kendi istediğimiz gibi değil, başkalarının beklentileriyle savrulduk bu hayatta. Oysa seninle ne güzel bir hayat kurmuştuk. Mutluluğu yakalamıştık. Ama ben anladım ki; mutluluk bana göre değil cane. Ne zaman mutlu olsam, arkasından derin bir acı geliyor. Küçük yaşta başladım mutsuzluğa. En çok da babam üzülürdü benim için. Hep kendini suçlardı; “benim yüzümden mutsuz” derdi. Oysa bu benim alın yazımdı. Yaşayacaktım elbette bunları. Yine bir kış günüydü… Hüzünlü bir akşamüstü. Başımı ellerimin arasına almış, yaşadıklarım gözümün önünden bir film gibi geçerken, babam durduğu yerden sessizce bana bakıyordu. Yanıma geldi, sarıldı sıkıca. “Senin böyle mutsuz olacağını bilseydim, asla hayatına karışmazdım” dedi. Ben de ona şöyle dedim: “Senin mutluluğun için kendi mutluluğumu feda ettim. Hiç kendim için mutlu olmayı düşünmedim ki…” Benim mutlu olma hakkım, elimden alınmıştı. Tıpkı bir bebeğin elinden oyuncağının alınması gibi… Hayatımız, yaşantımız, hayallerimiz hep bir adım ötedeydi. Ulaşılmaz ve imkânsız… Çünkü biz, sadece imkânsızı sevebiliyoruz. Hayat acımasız… Ve bu hayatı bize bu kadar acımasız kılan, yine insanın ta kendisi. Ne kadar çok seversek sevelim, ne kadar değer verirsek verelim, bir gün terk eden hep biz oluyoruz. Hak etmeyenlere hak ettiklerinden fazla değer verdik. Ama biz insanız… İnsanlara, yalnızca insan oldukları için değer verdik. İnanmamıştım… Hiçbir zaman, hiçbir şartta inanmak istememiştim. Ama sen beni kendime düşman edip, kalbimin yarısını söküp götürecek kadar güçlüymüşsün meğer. Herkes biliyordu bir gün çekip gideceğini. Bir ben inanmamıştım. Şu kahrolası dünyada bir ben vardım sana inanan, güvenen, seven… Ama sen, seni sevmeyenleri haklı çıkardın. Beraber kurduğumuz o küçücük, sade ama umut dolu dünyayı yıktın. Ne sebep oldu bilmiyorum. Beni sadece sevmemiştin, sen benim en iyi dostumdun da. Hayatın yükünü birlikte sırtladığımız, gözyaşımızı birlikte sildiğimiz dostum… Ağlamaktan korkmadığımız o günleri hatırlıyorum. Şimdi ağlayamıyorum bile. Çünkü sen yoksun. Sen yanımda olmayınca, gözlerimin dolmasına bile izin vermiyor içimdeki boşluk. Senin sevdiğin hiçbir şeyi yapamıyorum. Ahmet Kaya’yı dinleyemiyorum mesela… Her mısrada sen varsın, her notada sen… Artık seni duymak istemiyorum. Resimlerini kaldırdım. Adını anmıyor, andırmıyorum. Günlük sigara limitim bile iki pakete çıktı. Senin hayatta en nefret ettiğin şeyi yapıyorum artık… Ne için yaşamalı ki insan? Hayallerim gitti, umutlarım söndü. Seninle birlikte benliğimi de yitirdim. Bir dağ başında bağ evimiz olmayacak mesela… Bahçemizde kavun, karpuz yetişmeyecek. Salonun duvarlarına baş harflerimizi yazamayacağız. Yatak odamızın duvarlarını sana yazdığım aşk mektuplarıyla süsleyemeyeceğim. Seni aramıyorum diye, peşinden gelmedim diye unuttuğumu sanma. Aksine… Şu an, şu saniye, uğruna ölebilecek kadar çok seviyorum seni. Öfkem de aşkım da dinmiyor. Senin ardından nasıl yaşayacağım bilmiyorum ama bir şey biliyorum: Hep mutlu olmanı isterim. Çünkü seni sevmek böyle bir şey… Geçirdiğimiz yılların her anı özeldi. Her anı içime sindire sindire yaşadım. Zamanla kızgınlığım geçecek. Ve ben seni, o güzel günlerimizle hatırlayacağım. Belki bir gün, aklına gelirsem, bil ki el ele yürüdüğümüz bir sokakta, en sevdiğin şarkıyı mırıldanıyorumdur karanlık gecelere: “Seni sana anlatamam isyan edersin, aşkı isteme ziyan edersin...” Kısaca cane… Bu biçare gönül, seni sensiz de sevmeyi bilir. Bilmediği tek şey: sen…
Ekleme Tarihi: 19 June 2025 - Thursday
İhsan Yılmaz

Bir Yürek İşte!

Biliyorum… Belki de çok uzaklara gideceksin. Bu bir kaçış mı, yoksa yazgının kaçınılmaz bir sonucu mu, bilmiyorum. Geçenlerde yine seni rüyamda gördüm. Sessiz sedasız, kimseye haber vermeden çekip gidiyordun. Binlerce kilometre uzağa… Güneşin battığı, kimsenin sana ulaşamayacağı yerlere.

Ben her sabah güneşin doğuşunu izlerken, sen akşam güneşinin ardından bakıyordun. Aynı havayı soluyorduk; aynı gökyüzüne bakıyorduk ama farklı dünyalardaydık. Yine de seninle aynı havayı soluyor olmak bile yetiyordu bana. Ama içimde bir zamandır büyüyen bir sıkıntı vardı. Sebebini bilmiyordum. Ta ki seni son kez rüyamda görene dek…

Bizim memlekette kader doğarken yazılır be cane. Hayatlarımızı hep başkaları şekillendirir. Bu dünyayı, bu zamanı çoğu kez kendimiz için değil, başkaları için yaşadık. Kendi istediğimiz gibi değil, başkalarının beklentileriyle savrulduk bu hayatta. Oysa seninle ne güzel bir hayat kurmuştuk. Mutluluğu yakalamıştık. Ama ben anladım ki; mutluluk bana göre değil cane. Ne zaman mutlu olsam, arkasından derin bir acı geliyor. Küçük yaşta başladım mutsuzluğa. En çok da babam üzülürdü benim için. Hep kendini suçlardı; “benim yüzümden mutsuz” derdi. Oysa bu benim alın yazımdı. Yaşayacaktım elbette bunları.

Yine bir kış günüydü… Hüzünlü bir akşamüstü. Başımı ellerimin arasına almış, yaşadıklarım gözümün önünden bir film gibi geçerken, babam durduğu yerden sessizce bana bakıyordu. Yanıma geldi, sarıldı sıkıca. “Senin böyle mutsuz olacağını bilseydim, asla hayatına karışmazdım” dedi. Ben de ona şöyle dedim: “Senin mutluluğun için kendi mutluluğumu feda ettim. Hiç kendim için mutlu olmayı düşünmedim ki…”

Benim mutlu olma hakkım, elimden alınmıştı. Tıpkı bir bebeğin elinden oyuncağının alınması gibi… Hayatımız, yaşantımız, hayallerimiz hep bir adım ötedeydi. Ulaşılmaz ve imkânsız…

Çünkü biz, sadece imkânsızı sevebiliyoruz. Hayat acımasız… Ve bu hayatı bize bu kadar acımasız kılan, yine insanın ta kendisi. Ne kadar çok seversek sevelim, ne kadar değer verirsek verelim, bir gün terk eden hep biz oluyoruz. Hak etmeyenlere hak ettiklerinden fazla değer verdik. Ama biz insanız… İnsanlara, yalnızca insan oldukları için değer verdik.

İnanmamıştım… Hiçbir zaman, hiçbir şartta inanmak istememiştim. Ama sen beni kendime düşman edip, kalbimin yarısını söküp götürecek kadar güçlüymüşsün meğer. Herkes biliyordu bir gün çekip gideceğini. Bir ben inanmamıştım. Şu kahrolası dünyada bir ben vardım sana inanan, güvenen, seven… Ama sen, seni sevmeyenleri haklı çıkardın.

Beraber kurduğumuz o küçücük, sade ama umut dolu dünyayı yıktın. Ne sebep oldu bilmiyorum. Beni sadece sevmemiştin, sen benim en iyi dostumdun da. Hayatın yükünü birlikte sırtladığımız, gözyaşımızı birlikte sildiğimiz dostum… Ağlamaktan korkmadığımız o günleri hatırlıyorum. Şimdi ağlayamıyorum bile. Çünkü sen yoksun. Sen yanımda olmayınca, gözlerimin dolmasına bile izin vermiyor içimdeki boşluk.

Senin sevdiğin hiçbir şeyi yapamıyorum. Ahmet Kaya’yı dinleyemiyorum mesela… Her mısrada sen varsın, her notada sen… Artık seni duymak istemiyorum. Resimlerini kaldırdım. Adını anmıyor, andırmıyorum. Günlük sigara limitim bile iki pakete çıktı. Senin hayatta en nefret ettiğin şeyi yapıyorum artık…

Ne için yaşamalı ki insan? Hayallerim gitti, umutlarım söndü. Seninle birlikte benliğimi de yitirdim. Bir dağ başında bağ evimiz olmayacak mesela… Bahçemizde kavun, karpuz yetişmeyecek. Salonun duvarlarına baş harflerimizi yazamayacağız. Yatak odamızın duvarlarını sana yazdığım aşk mektuplarıyla süsleyemeyeceğim.

Seni aramıyorum diye, peşinden gelmedim diye unuttuğumu sanma. Aksine… Şu an, şu saniye, uğruna ölebilecek kadar çok seviyorum seni. Öfkem de aşkım da dinmiyor. Senin ardından nasıl yaşayacağım bilmiyorum ama bir şey biliyorum: Hep mutlu olmanı isterim. Çünkü seni sevmek böyle bir şey…

Geçirdiğimiz yılların her anı özeldi. Her anı içime sindire sindire yaşadım. Zamanla kızgınlığım geçecek. Ve ben seni, o güzel günlerimizle hatırlayacağım. Belki bir gün, aklına gelirsem, bil ki el ele yürüdüğümüz bir sokakta, en sevdiğin şarkıyı mırıldanıyorumdur karanlık gecelere:
“Seni sana anlatamam isyan edersin, aşkı isteme ziyan edersin...”

Kısaca cane…
Bu biçare gönül, seni sensiz de sevmeyi bilir.
Bilmediği tek şey: sen…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.