İhsan Yılmaz
Köşe Yazarı
İhsan Yılmaz
 

Diyarbakır’da Kurşunların Gölgesinde Yaşamak

Diyarbakır’da neredeyse her gün silah sesleri duyuluyor. Sokak aralarında, kahvehanelerde, düğünlerde ya da trafikte... Kavga edenler belli, silah çekenler belli, ama ölenler çoğu zaman belli değil: Araya giren, yoldan geçen, masum insanlar. Çocuklar, babalar, anneler... Kurşunların hedefinde değil ama kurbanı oluyorlar. Bu kadar ucuz mu olmalı insan hayatı? Bir şehirde neredeyse her gün kan dökülüyorsa, artık kimse bunun adına “tesadüf” diyemez. Bu, toplumsal bir çöküşün işaretidir.   Güvenlik mi, özgürlük mü?   Zygmunt Bauman’ın yıllar önce sorduğu o soru bugün Diyarbakır sokaklarında yankılanıyor: “Güvenlik mi, özgürlük mü?” Ama biz bu soruya bile lüksle bakıyoruz. Çünkü ne gerçek anlamda güvenliğimiz var, ne de özgürlüğümüz. Sokağa çıkarken “ya kurşun gelirse” korkusuyla dolaşmak güvenlik midir? Gözümüzün önünde suçlular cezasız kalırken, özgürlükten söz edilebilir mi?   Nerede devlet, nerede hukuk?   Bu kentin en büyük yarası, adaletin ve caydırıcılığın olmamasıdır. Silah çeken, adam vuran ertesi gün elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaşıyor. Mahkemeler yıllarca sürüyor, cezalar erteleniyor. Böyle bir ortamda kim neden korksun, neden çekinsin? Devlet dediğimiz şey, vatandaşın en temel hakkı olan yaşam hakkını koruyamıyorsa, o devletin varlığını sorgulamak meşru hale gelir. Vatandaş, “Benim canımın hiçbir güvencesi yok” diyorsa, bu artık bir güvenlik zaafı değil, bir rejim krizidir.   Sosyal yaralar ve gençlik   Ama mesele sadece güvenlik güçlerinin eksikliği değil. Şiddeti besleyen bir başka gerçek daha var: Yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik. Bu kentte gençler kahvehanelerde, sokak köşelerinde çürütülüyor. Umudu kalmamış bir genç için silah, bir kimlik, bir güç göstergesi haline geliyor. Eğitimde, kültürde, istihdamda yıllardır ihmal edilen Diyarbakır, bugün bunun faturasını ödüyor.   Artık yeter!   Diyarbakır’ın insanları kurşun sesleriyle değil, çocuk kahkahalarıyla uyanmayı hak ediyor. Her gün ölüm haberi almak, alışılacak bir şey değildir. Ama maalesef bu şehirde kan sıradanlaştı, ölüm normalleşti. Bu kabul edilemez. Güvenlik olmadan özgürlük olmaz, özgürlük olmadan da güvenlik olmaz. Diyarbakır halkı ne birinin yokluğunu ne de diğerinin yarım kalmışlığını hak ediyor. İnsanların canı bu kadar ucuz olmamalı.   Devletin de, belediyelerin de, sivil toplumun da artık bu şiddete dur deme zamanı geldi. Yoksa bu şehir, tarihiyle, kültürüyle, insanıyla birlikte her gün biraz daha kan kaybedecek. Ve o zaman ne güvenlikten, ne özgürlükten geriye tek bir söz bile kalacak.
Ekleme Tarihi: 06 Eylül 2025 -Cumartesi
İhsan Yılmaz

Diyarbakır’da Kurşunların Gölgesinde Yaşamak

Diyarbakır’da neredeyse her gün silah sesleri duyuluyor. Sokak aralarında, kahvehanelerde, düğünlerde ya da trafikte... Kavga edenler belli, silah çekenler belli, ama ölenler çoğu zaman belli değil: Araya giren, yoldan geçen, masum insanlar. Çocuklar, babalar, anneler... Kurşunların hedefinde değil ama kurbanı oluyorlar.
Bu kadar ucuz mu olmalı insan hayatı? Bir şehirde neredeyse her gün kan dökülüyorsa, artık kimse bunun adına “tesadüf” diyemez. Bu, toplumsal bir çöküşün işaretidir.
 
Güvenlik mi, özgürlük mü?
 
Zygmunt Bauman’ın yıllar önce sorduğu o soru bugün Diyarbakır sokaklarında yankılanıyor: “Güvenlik mi, özgürlük mü?”
Ama biz bu soruya bile lüksle bakıyoruz. Çünkü ne gerçek anlamda güvenliğimiz var, ne de özgürlüğümüz. Sokağa çıkarken “ya kurşun gelirse” korkusuyla dolaşmak güvenlik midir? Gözümüzün önünde suçlular cezasız kalırken, özgürlükten söz edilebilir mi?
 
Nerede devlet, nerede hukuk?
 
Bu kentin en büyük yarası, adaletin ve caydırıcılığın olmamasıdır. Silah çeken, adam vuran ertesi gün elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaşıyor. Mahkemeler yıllarca sürüyor, cezalar erteleniyor. Böyle bir ortamda kim neden korksun, neden çekinsin?
Devlet dediğimiz şey, vatandaşın en temel hakkı olan yaşam hakkını koruyamıyorsa, o devletin varlığını sorgulamak meşru hale gelir. Vatandaş, “Benim canımın hiçbir güvencesi yok” diyorsa, bu artık bir güvenlik zaafı değil, bir rejim krizidir.
 
Sosyal yaralar ve gençlik
 
Ama mesele sadece güvenlik güçlerinin eksikliği değil. Şiddeti besleyen bir başka gerçek daha var: Yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik. Bu kentte gençler kahvehanelerde, sokak köşelerinde çürütülüyor. Umudu kalmamış bir genç için silah, bir kimlik, bir güç göstergesi haline geliyor. Eğitimde, kültürde, istihdamda yıllardır ihmal edilen Diyarbakır, bugün bunun faturasını ödüyor.
 
Artık yeter!
 
Diyarbakır’ın insanları kurşun sesleriyle değil, çocuk kahkahalarıyla uyanmayı hak ediyor. Her gün ölüm haberi almak, alışılacak bir şey değildir. Ama maalesef bu şehirde kan sıradanlaştı, ölüm normalleşti. Bu kabul edilemez.
Güvenlik olmadan özgürlük olmaz, özgürlük olmadan da güvenlik olmaz. Diyarbakır halkı ne birinin yokluğunu ne de diğerinin yarım kalmışlığını hak ediyor. İnsanların canı bu kadar ucuz olmamalı.
 
Devletin de, belediyelerin de, sivil toplumun da artık bu şiddete dur deme zamanı geldi. Yoksa bu şehir, tarihiyle, kültürüyle, insanıyla birlikte her gün biraz daha kan kaybedecek. Ve o zaman ne güvenlikten, ne özgürlükten geriye tek bir söz bile kalacak.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.