İhsan Yılmaz
Köşe Yazarı
İhsan Yılmaz
 

Kimlik Üzerinden Temsille Ulusal Sorunlar Kapatılamaz

Son günlerde Türk siyasetinde dikkat çeken bir tartışma yaşanıyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri Kürt, biri Alevi olsun” önerisinin ardından, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da bu öneriyi “Neden Cumhurbaşkanı da Kürt olmasın? Biz yönetmeye adayız” şeklinde yanıtladı. İlk bakışta bu çıkışlar, sistemin kimliklere daha duyarlı hale geldiğini düşündürebilir. Oysa daha derine indiğimizde, bu söylemlerin, Kürt meselesinin özünü perdelemekten başka bir işe yaramadığını görüyoruz. Çünkü bu iki açıklama da görünürde karşıt gibi dursa da, aslında birbirini tamamlayan, aynı eksende dönen söylemler dizisidir. Bu durum ya açık bir danışıklı dövüştür ya da gerçekten farkında olmadan birbirini tamamlayacak kadar benzer yerden bakışın ürünüdür. Her iki durumda da sonuç değişmiyor: Kürt halkı, yine asli gündeminden uzaklaştırılarak, sembolik temsillerin oyuncağı haline getiriliyor. --- Mesele, Cumhurbaşkanının Kimliği Değil, Kürt Halkının Statüsüdür Türkiye'de Kürt meselesi yıllardır yanlış yerden tartışılıyor. Temsil makamlarına bir Kürt ismin getirilmesi, asıl çözümün bu olduğu sanrısını yaratıyor. Oysa sorun bir kimlik meselesi değil; bir halkın ulus olarak tanınıp tanınmama, kendi kaderini tayin etme, kendi dilinde eğitim, kendi kaynakları üzerinde tasarruf hakkı gibi temel haklardan mahrum bırakılmasıdır. Irak örneği bu bağlamda çarpıcıdır. Irak’ta Kürtler ve Araplar aynı devlet içinde yaşarken, anayasa düzeyinde ayrı uluslar olarak tanınırlar. Irak anayasasının 4. maddesi şöyle der: > “Arapça ve Kürtçe Irak’ın iki resmi dilidir.” Ayrıca Kürtler, Kürdistan Bölgesel Yönetimi çatısı altında kendi kendilerini yönetir, eğitimlerini Kürtçe yapar, ekonomik kaynaklarının idaresini büyük ölçüde ellerinde tutarlar. Yani bir sembolik temsilden öte, anayasal ve fiili bir statüleri vardır. Türkiye’de ise hâlâ bu tartışmaların çok gerisindeyiz. Bu ülkede Cumhurbaşkanının Kürt olup olmaması değil, Kürtlerin ulusal haklara sahip bir halk olarak kabul edilip edilmediği tartışılmalıdır. Ve bu tartışma, bilinçli olarak sürekli ötelendiği için, Kürt halkı her seçim dönemi birkaç bakanlık veya sembolik koltukla “temsiliyet” tuzağına çekiliyor. --- Sembollerle Gerçeklik Örtülemez Bahçeli’nin “Kürt Cumhurbaşkanı Yardımcısı” çıkışı da, Bakırhan’ın “Cumhurbaşkanı neden Kürt olmasın” çıkışı da, temsiliyetin ötesinde anayasal güvence altına alınmış bir ulusal statü tartışmasını dışarda bırakıyor. Üstelik Bakırhan’ın sözünü ettiği “Cumhurbaşkanı”nın kim olduğu da aslında örtülü biçimde belli. Bu tür çıkışların arkasında yatan ideolojik yönelim, Kürt halkının tüm çeşitliliğini temsil etmeyen, sadece bir siyasî çizgiyi merkeze alan dar ve ideolojik bir Kürtçülüğü yansıtmaktadır. Yani Bakırhan'ın kastettiği, sıradan bir Kürt yurttaş değil; PKK eksenli siyasetin içinden gelen, “Apocu bir Kürt” profilidir. Bu durum ise Kürt halkının tümünü temsil etmenin değil, belli bir ideolojiyi temsilde ısrarın devamıdır. Oysa Kürt toplumu; muhafazakârından sosyalistine, liberallerinden İslamcılarına kadar geniş bir yelpazeye sahiptir ve bu yelpaze içinden sadece bir hattı “asli temsil” gibi sunmak da bir başka tür inkârdır. --- Yeni Bir Politik Dil ve Cesur Bir Anayasa Şart Türkiye’nin ihtiyacı olan, bu tür vitrin temsilleri değil; anayasal düzeyde tanınmış, çoğulcu bir sistemdir. Kürt halkı; sadaka değil, statü talep ediyor. Koltuk değil, hak istiyor. Temsil değil, eşitlik arıyor. Gerçek anlamda demokratik bir ülke için atılması gereken adımlar çok açık: Kürt halkının anayasal olarak tanınması Kürtçenin resmi dil olarak kabulü Yerel yönetimlerin yetkiyle donatılması Bölgede ekonomik ve kültürel özerkliğin tartışmaya açılması Aksi takdirde her birkaç yılda bir ortaya atılan “Kürt Cumhurbaşkanı olsun”, “Kürt Bakan olsun”, “Kürt Genelkurmay Başkanı bile olabilir” söylemleri, sadece günü kurtaran ama halkı oyalayan taktikler olmaktan öteye geçemez. --- Sonuç olarak; Kürtler ulus olarak tanınmadan, Kürtçe anayasal güvence altına alınmadan, kendi kendini yönetme hakkı tartışmaya açılmadan, hangi koltukta kimin oturduğunun hiçbir anlamı yoktur. Gerçek eşitlik, sembolik makamlarda değil, anayasal güvencelerde yatar. Ve bu ülke, gerçek çözümü tartışmaya başlamadığı sürece; her dönem “bir Kürt atamasıyla” sevindirilmek istenen bir halk olmaya devam edecektir. İhsan YILMAZ FARQİN NEWS
Ekleme Tarihi: 26 Temmuz 2025 -Cumartesi
İhsan Yılmaz

Kimlik Üzerinden Temsille Ulusal Sorunlar Kapatılamaz

Son günlerde Türk siyasetinde dikkat çeken bir tartışma yaşanıyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri Kürt, biri Alevi olsun” önerisinin ardından, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da bu öneriyi “Neden Cumhurbaşkanı da Kürt olmasın? Biz yönetmeye adayız” şeklinde yanıtladı.

İlk bakışta bu çıkışlar, sistemin kimliklere daha duyarlı hale geldiğini düşündürebilir. Oysa daha derine indiğimizde, bu söylemlerin, Kürt meselesinin özünü perdelemekten başka bir işe yaramadığını görüyoruz. Çünkü bu iki açıklama da görünürde karşıt gibi dursa da, aslında birbirini tamamlayan, aynı eksende dönen söylemler dizisidir.

Bu durum ya açık bir danışıklı dövüştür ya da gerçekten farkında olmadan birbirini tamamlayacak kadar benzer yerden bakışın ürünüdür. Her iki durumda da sonuç değişmiyor: Kürt halkı, yine asli gündeminden uzaklaştırılarak, sembolik temsillerin oyuncağı haline getiriliyor.

---

Mesele, Cumhurbaşkanının Kimliği Değil, Kürt Halkının Statüsüdür

Türkiye'de Kürt meselesi yıllardır yanlış yerden tartışılıyor. Temsil makamlarına bir Kürt ismin getirilmesi, asıl çözümün bu olduğu sanrısını yaratıyor. Oysa sorun bir kimlik meselesi değil; bir halkın ulus olarak tanınıp tanınmama, kendi kaderini tayin etme, kendi dilinde eğitim, kendi kaynakları üzerinde tasarruf hakkı gibi temel haklardan mahrum bırakılmasıdır.

Irak örneği bu bağlamda çarpıcıdır. Irak’ta Kürtler ve Araplar aynı devlet içinde yaşarken, anayasa düzeyinde ayrı uluslar olarak tanınırlar. Irak anayasasının 4. maddesi şöyle der:

> “Arapça ve Kürtçe Irak’ın iki resmi dilidir.”

Ayrıca Kürtler, Kürdistan Bölgesel Yönetimi çatısı altında kendi kendilerini yönetir, eğitimlerini Kürtçe yapar, ekonomik kaynaklarının idaresini büyük ölçüde ellerinde tutarlar. Yani bir sembolik temsilden öte, anayasal ve fiili bir statüleri vardır.

Türkiye’de ise hâlâ bu tartışmaların çok gerisindeyiz. Bu ülkede Cumhurbaşkanının Kürt olup olmaması değil, Kürtlerin ulusal haklara sahip bir halk olarak kabul edilip edilmediği tartışılmalıdır. Ve bu tartışma, bilinçli olarak sürekli ötelendiği için, Kürt halkı her seçim dönemi birkaç bakanlık veya sembolik koltukla “temsiliyet” tuzağına çekiliyor.

---

Sembollerle Gerçeklik Örtülemez

Bahçeli’nin “Kürt Cumhurbaşkanı Yardımcısı” çıkışı da, Bakırhan’ın “Cumhurbaşkanı neden Kürt olmasın” çıkışı da, temsiliyetin ötesinde anayasal güvence altına alınmış bir ulusal statü tartışmasını dışarda bırakıyor.

Üstelik Bakırhan’ın sözünü ettiği “Cumhurbaşkanı”nın kim olduğu da aslında örtülü biçimde belli. Bu tür çıkışların arkasında yatan ideolojik yönelim, Kürt halkının tüm çeşitliliğini temsil etmeyen, sadece bir siyasî çizgiyi merkeze alan dar ve ideolojik bir Kürtçülüğü yansıtmaktadır. Yani Bakırhan'ın kastettiği, sıradan bir Kürt yurttaş değil; PKK eksenli siyasetin içinden gelen, “Apocu bir Kürt” profilidir.

Bu durum ise Kürt halkının tümünü temsil etmenin değil, belli bir ideolojiyi temsilde ısrarın devamıdır. Oysa Kürt toplumu; muhafazakârından sosyalistine, liberallerinden İslamcılarına kadar geniş bir yelpazeye sahiptir ve bu yelpaze içinden sadece bir hattı “asli temsil” gibi sunmak da bir başka tür inkârdır.

---

Yeni Bir Politik Dil ve Cesur Bir Anayasa Şart

Türkiye’nin ihtiyacı olan, bu tür vitrin temsilleri değil; anayasal düzeyde tanınmış, çoğulcu bir sistemdir. Kürt halkı; sadaka değil, statü talep ediyor. Koltuk değil, hak istiyor. Temsil değil, eşitlik arıyor.

Gerçek anlamda demokratik bir ülke için atılması gereken adımlar çok açık:

Kürt halkının anayasal olarak tanınması

Kürtçenin resmi dil olarak kabulü

Yerel yönetimlerin yetkiyle donatılması

Bölgede ekonomik ve kültürel özerkliğin tartışmaya açılması

Aksi takdirde her birkaç yılda bir ortaya atılan “Kürt Cumhurbaşkanı olsun”, “Kürt Bakan olsun”, “Kürt Genelkurmay Başkanı bile olabilir” söylemleri, sadece günü kurtaran ama halkı oyalayan taktikler olmaktan öteye geçemez.

---

Sonuç olarak; Kürtler ulus olarak tanınmadan, Kürtçe anayasal güvence altına alınmadan, kendi kendini yönetme hakkı tartışmaya açılmadan, hangi koltukta kimin oturduğunun hiçbir anlamı yoktur. Gerçek eşitlik, sembolik makamlarda değil, anayasal güvencelerde yatar.

Ve bu ülke, gerçek çözümü tartışmaya başlamadığı sürece; her dönem “bir Kürt atamasıyla” sevindirilmek istenen bir halk olmaya devam edecektir.

İhsan YILMAZ

FARQİN NEWS

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malabadigazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.