Günümüz ilişkilerinin en büyük sınavlarından biri, sahte gülüşlerin ve çıkar temelli yakınlıkların arasında gerçek samimiyeti ayırt edebilmek. Artık insanlar birbirine yakın gibi görünse de kalpler birbirinden kilometrelerce uzak. Dostluklar çıkarlarla ölçülüyor, sadakat yerine fayda aranıyor. Bu yeni toplumsal düzende en çok zarar gören kavramlardan ikisi: samimiyet ve dürüstlük.
Samimiyet, yapmacıklığın karşısında dimdik duran bir değerdir. İçten gelen, hesapsız ve beklentisiz bir duruşun adıdır. Ne yazık ki bugün, samimiyet çoğu zaman bir ‘zayıflık’ gibi algılanıyor. Çünkü dürüst olmanın, içten davranmanın bedelini ödemeye hazır çok az insan kaldı.
Bunun karşısında ise bir zehir gibi yayılan anti-dürüstlük var. Bu sadece yalan söylemek ya da gerçeği saklamak değildir. Anti-dürüstlük; insanların birbirine maskelerle yaklaştığı, menfaat için karakterin satıldığı, dostluk kisvesi altında düşmanlıkların gizlendiği bir zihniyetin adıdır.
İnsanlar artık doğruyu söylemek yerine ‘duymak istediklerini’ söylemeyi seçiyor. Yüzüne gülüp arkandan konuşanlar, destek oluyor gibi yapıp düşmeni isteyenler çoğaldı. Ve bu durum, gerçek bağları yavaş yavaş yok ediyor.
Samimiyet, her şeye rağmen savunulması gereken bir değer. Belki daha çok kırılırsın, belki yalnız kalırsın, ama kendin kalırsın. Dürüstlüğünü kaybetmeyen insanlar her zaman azdır; ama onların varlığı bile bir toplumun vicdanıdır.
Anti-dürüstlük, kısa vadede kazandırır gibi görünse de uzun vadede her şeyi alır. Güven, itibar ve en önemlisi insanlığın kendisini. Bu yüzden, yüzümüze taktığımız maskeleri çıkarmanın ve olduğumuz gibi görünmenin zamanı çoktan geldi. Gerçek ilişkiler, ancak gerçek insanların cesaretiyle kurulur.